İslamofobi ve anti-İslamizm kavramları özellikle 11 Eylül 2001 olayından sonra uluslararası gündemi meşgul etmiş ve konu ile ilgili birçok çalışma yayınlanmıştır. Farklı anlamları ihtiva eden bu kavramların tarihsel arka planı incelendiğinde kavramsallaştırma sürecinin de yeni olmadığı görülebilecektir.
İslam ve fobi kelimelerinin birleşmesinde oluşan İslamofobi kelimesi, Yunanca yabancı düşmanlığını ifade eden xenophobia kelimesinden türemektedir. Xenos (yabancı) ve phobos (korku) kelimelerden oluşan xenophobia, yabancılara karşı duyulan korkuyu, antipatiyi ve düşmanlığı ifade etmektedir (Canatan, 2007, s. 25-26). Psikolojik bir hastalık olarak kullanılan fobi teriminin dikkat çektiği İslamofobi kelimesi, herhangi bir gerçekliğe dayanmadığı halde İslam’dan ve Müslümanlardan çekinme, korkma ve kaçma içgüdüsünü ifade etmektedir (Hıdır, 2007, s. 82-83).
Xenophobia’ya (yabancı korkusu) kıyasla ortaya çıkmış olan İslamofobi kelimesinin tarihteki kullanımı hakkında net bir bilgi bulunmamakla birlikte; ilk olarak 1921 tarihli L’Orient vu de l’Occident başlıklı çalışmada (Dinet ve Ibrahim, 1921, s. 38) kullanıldığı düşünülmektedir. İngiltere’de yayınlanan The Search For Common Ground: Muslims, non-Muslims and the UK Media (Ortak Zemin İçin Araştırma: İngiliz Medyasında Müslümanlar ve Gayrimüslimler) isimli raporun İslamofobinin Doğası başlıklı bölümünde ise (Greater London Authority Report, 2007, s. 107), İslamofobi kelimesinin ilk olarak Fransızca İslamophobie olarak 1920 ve 1970 yıllarında yayınlanan bazı eserlerde kullanıldığı belirtilmektedir. Fakat iki kullanım da tam anlamıyla bugünkü manada değil, Müslümanların Batı Avrupa’da karşı karşıya kaldıkları ayrımcılığı tanımlamak, İslam içerisindeki bazı anlaşmazlıklara, bazı kimselerin geleneği reddetmesine gönderme yapmak için kullanılmıştır. Dolayısıyla Fransızca tercümesinden İngilizce’ye geçen kelime, gayrimüslimlerin Müslümanlara yönelik düşmanca tutumları olarak anlam kazanmıştır. Kelime İngilizce olarak ilk defa Tariq Modood’ın 16 Aralık 1991 yılında The Independet için hazırladığı kitap incelemesinde basılı olarak kullanılırken, özellikle 1990’lı yılların başından itibaren çeşitli rapor ve makalelerde İslamofobi teriminin kullanımı artmıştır (Allen, 2010, s. 5,13; Greater London Authority Report, 2007, s. 107-108; Cesari, 2015, s. 63).
İslamofobi kelimesi 11 Eylül 2001 olaylarından sonra yaygın olarak, 1990’ların sonlarında da özellikle İngiltere’de sıkça kullanılsa da, 2001 öncesinde bugünkü anlamıyla gündeme çok sık gelmemiştir (Shryock, 2010, s. 4). Kelimenin görünür olması Avrupa ve Amerika’da farklı tarihlerde olmuştur. Amerikan toplumunda İran İslam Devrimi ve Tahran rehine krizleri dolayısıyla Müslümanlara karşı tepkilerin arttığı 1980’lerden sonra medya ve kamuoyunda görünür olmuştur (Barın, 2016, s. 51). Avrupa’da ise İslam ülkelerinden Avrupa’ya yönelik kitlesel göçler neticesinde gerçekleşen etkileşimler sonucu kelimenin kullanımında artış olmuştur.
Kavramının kullanım tarihçesi ile birlikte İslamofobi kavramının arka planı ve kavramın muhtevası ile ilgili 1997 yılında İngiltere merkezli bir düşünce kuruluşu olan Runnymede Trust’ın 1997’de yayınladığı Islamophobia: A Challenge For Us All başlıklı rapor (İslamofobi: Hepimize Karşı Bir Meydan Okuma) oldukça önemlidir. Raporda, İslamofobiye zemin hazırlayan bakış açılarının şu şekilde olduğu belirtilmektedir (The Runnymede Trust, 1997, s. 2,4-5):
“1-İslam, yeni girişimlere kapalı ve tek tip olarak görülmektedir.
2-İslam; farklı kültürlerle ortak amaç taşımayan, onları etkilemeyen ve onlardan etkilenmeyen bir inançtır.
3-İslam, Batı’ya göre aşağı, ilkel, barbar, irrasyonel, kalitesiz ve cinsiyetçi bir yapıdadır.
4-İslam, saldırgan, tehdit edici, şiddet taraftarı ve terörizmi destekleyerek medeniyetler çatışmasına sebep olmaktadır.
5-İslam, siyasi, askeri avantajlar için politik ideoloji olarak kullanılmaktadır.
6-İslam tarafından yapılan “Batı” eleştirileri reddedilmektedir.
7-Müslümanlara yönelik ayrımcı uygulamaları meşrulaştırmak ve Müslümanları toplumdan dışlamak için İslam’a karşı düşmanlık meşrulaştırılmaktadır.
8-İslam karşıtlığı doğal kabul edilmekte ve normal bir süreç olarak görülmektedir.” Sadece akademik bir tartışma olarak değil, gerek dergi gerekse de raporlarla kamuoyunun gündeminde olan İslamofobi, Müslüman karşıtı ırkçılık olarak anlaşılmakta; özellikle sabit, durağan bir “Müslüman kimlik” inşa ederek olumsuz terimlerle tüm Müslümanları temsil için yaygın olarak kullanılmaktadır (Bayraklı ve Hafez, 2016, s. 6-7). İslamofobinin tanımı hakkında bugüne kadar genelgeçer bir kabul olmadığı gibi, sosyal bilimlerde de ırkçılık ve ırksal ayrımcılık gibi devletler tarafından kabul edilen bir kavramsallaştırma da bulunmamaktadır ve kavram birçok farklı anlamı ihtiva etmektedir (Uzun, 2012, s. 13). İslamofobi terimi, Müslüman toplumların günlük yaşantılarında karşılaştıkları ön yargı ve ayrımcılığı, İslam’a karşı temelsiz düşmanlığı ifade eder. Aynı zamanda, Müslüman bireylere ve topluluklara karşı haksız ayrımcılığa karşı düşmanlığın pratik sonuçlarına ve Müslümanların ana akım siyasi ve sosyal meselelerden dışlanmasına işaret eder. İslamofobi kelimesi özellikle Müslüman karşıtı ön yargıların artması neticesinde, bu sorunu tanımlamaya ihtiyaç duyulduğu için kullanılmıştır (The Runnymede Trust, 1997, s. 1-2,4). Ayrıca kavram, özellikle son yıllarda, Amerika ve Avrupa’da, İslam’a ve Müslümanlara karşı geliştirilen olumsuz davranışları ve nefreti de ifade etmektedir (Uzun, 2012, s. 19).
Runnymede Trust Raporları’nda görülen İslamofobi tanımlamalarına ek olarak, İslamofobinin Batı literatüründe genel kabul gören tanımı şu şekildedir:
“Müslümanların tamamına ya da birçoğuna yönelik, yalnızca dil yoluyla değil aynı zamanda istihdamda ayrımcılık yoluyla, hizmet sunumu, şiddet suçları, toplumdan dışlama ve uluslararası ilişkilerden dışlanma yoluyla ifade edilen İslamofobi, korku ya da korku duygularını anlatan bir terimdir” (Greater London Authority Report, 2007, s. 111).
John L. Esposito (2013) İslamofobiyi, Müslümanların din özgürlüğünü ve sivil hürriyetini, insan haklarını ihlal eden; ayrımcılığa, ön yargılara ve nefret suçlarına yol açan tahrik edici söz ve eylemler olarak tanımlamaktadır. İslamofobi en basit tabiriyle, İslam ve Müslümanlara duyulan korkudur. Bu korku daha sonra nefret, düşmanlık ve ayrımcılığa yol açmaktadır ve bunlar Runnymede Trust’ın raporunda da İslamofobiyi tanımlamak için kullandığı özelliklerdir (Lean, 2015, s. 46). Fakat İslam’a karşı duyulan bu korkunun doğurduğu nefret ve reddetme durumunun nedeni ise kayıtsızlık ve bilgi eksikliğidir. Özellikle öteki olarak tanımlanan kişinin dini ile ilgili yeterli bilgi sahibi olunmaması birçok problemin temel kaynağı olarak karşımıza çıkar (Koechler, 2009, s. 10).
İslamofobi kültürel Irkçılık olarak da tanımlanabilmektedir (Grosfoguel, 2012, s. 13). Kurumsal ırkçılık olarak görülebilecek kültürel ırkçılık, söylemleriyle, çeşitliliği ve bireyin özerkliğini yok sayan, insanları etnik, dini ya da kültürel gruplar olarak tanımlamaktan kaynaklanmaktadır. Bu bakış açısının temelinde ise suçlamak, ötekileştirmek, azınlıkların konumunun aynı durumda kalmasını isteyerek onları yetersiz görmek, bunun sebebi olarak da azınlıkların aile yapılarının ve sahip olduğu değerlerin uygunsuzluğunu ileri sürmek yatmaktadır (Barın, 2016, s. 39-40). Kültürel ırkçılık ise çeşitliliğe ve insan unsuruna yer bırakmayan merkezi değerler sistemi tarafından bir araya getirilmiş yekpare dini, etnik ve kültürel gruplar anlayışının sonucudur (Kalın, 2015, s. 43-44).
Literatürde İslamofobi ön yargı (prejudice), dışlanma (exclusion), ayrımcılık (discrimination), şiddet (violence) gibi kavramlarla görünür olmaktadır. Ön yargı ile Batı medyasında ve Batıdaki Müslümanlara karşı gündelik hayatta sergilenen tutum ve tavırlar kastedilmektedir. Dışlanma ile Müslümanların yönetim mekanizmalarına dâhil edilmemesi, siyasi ve demokratik haklarını kullanmaktan yoksun bırakılması ifade edilmektedir. Ayrımcılık kavramı ile de Müslümanların Batı’da iş ve çalışma hayatında, eğitim ve sağlık hizmetleri alımında karşılaştıkları zorluklar anlatılmaktadır. Müslümanlara karşı yapılan sözlü sataşmalar ile fiziki saldırılar da şiddet kavramı içerisinde değerlendirilmektir (Malik, 2017, s. 23; Kirman, 2010, s. 22; Barın, 2016, s. 53; Kalın, 2015, s. 40-41). İslamofobi kelimesinin anlamları ile bir birlikte kavramın muhtevası da problem teşkil ederken, kelimedeki fobinin kullanımı da farklı tartışma konularını beraberinde getirmiştir. Fobi, irrasyonel korkuya işaret etmektedir. Çünkü problem, yabancı olarak algılanan kişide değil; ötekini yabancı olarak algılayıp bu durumdan çekinen kişinin bakış açısındadır. Farklı ve yabancı olanı kendisi için tehdit olarak gören öznenin kendisi problemi oluşturmaktadır. Bu korku, yabancının ortadan kaldırılmasıyla son bulmaz, sadece gündemden geçici olarak değişir, farklı korkularla üretilerek yeniden devam eder. Fobilerin kişiye ait olduğunu gösteren bir diğer kanıt, yabancı ve farklı olana herkesin, her düşünceden insanın aynı şekilde ve aynı oranda bir tepki vermesi gerekliliğidir. Eğer yabancı, bizzat tehdit ve korku kaynağı olsaydı o zaman herkesin, herkese karşı fobik bir tutuma sahip olması beklenirdi (Canatan, 2007, s. 27). Aynı zamanda bir fobiden rahatsız olan insanlar bu nesne veya durumdan kaçınma arzusuna sahipken, İslamofobiye dayalı fiili ayrımcılık durumunda nesne aslında doğrudan hedef gösterilmektedir (SPIOR, 2013, s. 6). Ayrıca İslam ve fobi kelimelerinin yan yana getirilmesi, İslam’dan kaynaklanmayan, başka bir deyişle icat edilmiş ve bir takım insanlar tarafından içselleştirilmiş korkuyu işaret etmektedir (Kentel, 2012, s. 134).
Bu perspektiften bakıldığında, İslamofobi kavramının yabancı düşmanlığının ötesine geçen bir anlamı taşıdığı görülmektedir. Çünkü zenofobi yönelimi ve sebebi belirsiz bir korkudur fakat İslamofobinin oluşturulmasında kurgulayıcı/destekleyici faktörler de bulunmaktadır (Güngör, 2016, s. 286,291,294). İslamofobi kavramını sadece yabancı korkusu kavramından hareketle İslam korkusu olarak açıklamak da bir tarafı (İslam’ı) fail-saldırgan kılarken, İslam’dan korkan kişileri de mağdur, haklı konumuna yerleştirmeye neden olmakta; karşıt olunan ve hedef olarak gösterilen İslam’ı korkulacak bir olgu gibi tanımlamaya sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla İslamofobi terimi ırkçılık, Müslüman karşıtlığı, Yahudi karşıtlığı gibi terimlerden farklı olduğu için meşruiyeti de tartışılmaktadır (Cesari, 2015, s. 64). Çünkü İslam karşıtlığı için İslamofobi kelimesi kullanılırken, özellikle Yahudi karşıtlığı ifade edilirken antisemitizm kavramı kullanılmaktadır. Antisemitizm, Yahudi karşıtlığı olmakla birlikte, Yahudi ismi kullanılmaz, Araplardan, İbranilerden oluşan Sami halklarını ifade eden semitik kelimesi kullanılır (SPIOR, 2013, s. 6); fakat İslam karşıtlığı anlatılırken İslamcılık/İslamizm kelimesi kullanılmaktadır. Antisemitizm’de belirli bir ırka yönelik hedef gösterme mevcut iken ve Yahudi karşıtlığı-korkusu gibi kavramlar kullanılmazken, anti-İslamizm’de topyekûn olarak İslam dini hedef gösterilmektedir (Hıdır, 2007, s. 93-95; Malik, 2005). Bu durum da, İslam’a karşı var olan ön yargıları tetiklemekle birlikte genellemelere de sebep olmaktadır (Finkelstein, 2013, s. 31; SPIOR, 2013, s. 7).
Ayrıca İslam korkusunu ifade eden İslamofobiyi sadece 11 Eylül 2001 olayları ile kullanılan bir kavram olarak tanımlamak, sosyolojik bir olgu olarak kabul edilen İslamofobinin, psikolojik arka planı olarak görülebilecek anti-İslamizm’in göz ardı edilmesine; Batı tarihindeki İslam karşıtlığının geçmişini inkâr etmeye sebep olacaktır (Canatan, 2007, s. 19). İslamofobi terimi, yabancı düşmanlığından anti-terörizme kadar uzanan bir dizi farklı fenomene eksiksiz bir şekilde uygulandığı için de tartışma konusu olurken, bu terim İslam’a karşı korkunun (fobi) doğurduğu ideolojik çekirdekten ortaya çıkan her türlü tartışma, söylem ve eylemi de bir araya getirmektedir (Cesari, 2015, s. 64).
Bu bağlamda, İslam dininin yaygınlaşmaya başlamasına karşılık, Batı’da artış gösteren İslam aleyhtarı, ideolojik edebi ve politik ürünlerin günümüz İslamofobinin artışının temel sebebi olduğunu görmek daha doğru bir yaklaşımdır. Bunun en önemli göstergelerinden birisi Müslüman tehdidi söyleminin ister on birinci yüzyılda Avrupa’nın papalık tarafından tahakkümü için, ister günümüz Birleşik Devletler yayılmacılığı amacıyla kullanılsın büyük ölçüde siyasal gündeme hizmet etmek üzere, yönetici elit tarafından harekete geçirilmiş (Kumar, 2016, s. 273) bir proje olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında İslamofobi kelimesi, eski bir korku için üretilen yeni bir kelimedir (Karslı, 2013, s. 80). Dolayısıyla, Batı’nın tarihsel süreçteki siyasal hegemonyasının enstrümanı (Çetin, 2016, s. 543) olarak görülebilecek İslamofobi ile birlikte anti-İslamizm (İslam karşıtlığı) kelimesini de göz önüne almamız gerekmektedir. Bu, meselenin algı yönünü de değiştirecek olup, İslamofobinin sadece herhangi bir siyasal-sosyal olay/lar sonucu ortaya çıktığı tezini de devre dışı bırakacaktır.
İslamofobi sosyo-psikolojik bir olgu iken, anti-İslamizm Batı toplumlarında Müslümanlara karşı gösterilen korku, nefret, aşağılama ve ithamları ifade etmektedir. Ayrıca anti-İslamizm özellikle medya ve siyaset alanında İslam’a yönelik bilinçli, örgütlü ve kasıtlı bir düşmanlığı dillendirmektedir. Dolayısıyla anti-İslamizm, İslamofobi’yi kışkırtan bir bakış açısıdır. Bu bağlamda, Batı’daki İslam karşıtlığını ifade ederken anti-İslamizm kavramınu kullanmak daha doğru olacaktır. Klasik oryantalist bir söyleme dayanan İslam karşıtlığı kurgusu, dünya gerçekleriyle bağdaşmamakla birlikte sonuçları itibariyle masum da değildir. Oryantalizm gibi, anti-İslamizm de çatışmacı bir ideoloji olup, bu ideoloji kendisini barış yanlısı, ötekileri ise terörist ve saldırgan olarak sunmaktadır (Canatan ve Hıdır, 2007, s. 10-11).
Batılı toplumların İslam karşısındaki korku, nefret, kınama, küçümseme gibi tutumlarını dile getirmek için kullanılan İslamofobinin artış göstermesinde ise aile, eğitim, medya aracılığıyla aktarılan tarihsel öğretiler etkili olmuştur. Dolayısıyla tarihsel süreçte aktarılan öğretilerin tutum, davranış haline gelmesi İslamofobi olarak adlandırılmakta, aynı zamanda da kavramın sosyolojik yönü vurgulanmaktadır. Fakat tarihsel süreçte İslam düşmanlığının aktarılması da anti-İslamizm’in inşa edilmesi olup, bu tanımlama da ideolojik ve politik bir tutumunun sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır (Canatan, 2007, s. 42-43). Bu perspektifte bakıldığında İslamofobi, Batı’nın öteki yaratma, İslam karşıtlığı oluşturma algısının/çabasının doğal bir sonucu olup, Müslümanlar tarafından gerçekleştirilen herhangi bir eyleme mukabil üretilmiş bir kavram değildir. Batı’daki oryantalist bakış açısıyla inşa edilen anti-İslamist söylemler, Müslümanlara karşı gösterilen İslamofobik eylemleri ortaya çıkarmıştır. Eğer bilinçli bir anti-İslamist propaganda olmasaydı, daha doğru bir deyişle desteklenen ve yeniden üretilen bir İslamofobi Endüstrisi (Lean, 2015, s. 32,41; Meer, 2014, s. 502) olmasaydı; Müslümanlara karşı ön yargı, ayrımcılık ve korku demek olan İslamofobi kavramında dahi İslam bir hedef olarak gösterilmez; Müslümanlara yönelik şiddet eylemleri bu kadar sık gerçekleşmezdi.
İslam’a karşı duyulan bu düşmanlık, İslam’ın tarihte Hristiyan Batı dünyası tarafından tehdit olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Antisemitizm kavramı, hem ırksal hem de dinsel-kültürel bir meseleyi işaret etmektedir. Anti-İslamizm kavramı da ırk ve etnik kökeni ne olursa olsun her Müslümanı tehdit edici olarak kabul eder. Fakat pek çok ülkede antisemitizm suç olarak tarif edilmiş olsa da, anti-İslamizm için bu durum geçerli değildir. Çünkü antisemitizmin önlenmesi için otoriteler tarafından politikalar üretilirken, anti-İslamizm siyasetten medyaya kadar pek çok alanda desteklenerek, kışkırtılmaktadır (Canatan, 2007, s. 27-30). Özetlemek gerekirse İslamofobi, İslam karşıtlığı üreten politikaların bir sonucu olup; fobi yani korku İslam’dan değil, İslam hakkında üretilen algıları, ideolojileri benimseyen fobi sahibi bireylerden ve bunu üreten algı mekanizmalarından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla modern çağın güvensizlik, yabancılaşma gibi konularına İslam’ın alternatif çözümler üretmesinden dolayı, dünya üzerinde kendisini merkez konumlandıran Batılı politik idareciler İslam karşıtlığı üreterek, İslam korkusu oluşturmaktadırlar. Bu bağlamda, zihinsel olarak oluşturulan İslam karşıtlığı, şiddet eylemlerine meşruiyet zemini hazırlamaktadır (Görmez, 2015, s. 7-8). Sosyolojik ve politik bir problem olarak görülebilecek İslam karşıtlığı, Batı’da sadece sivil kesimler tarafından değil, bizzat devlet tarafından ve eğitim kurumları tarafından yeniden üretilmektedir. Özellikle eğitim kurumları tarafından üretilen İslam karşıtlığı propagandası, küçük yaşlardaki çocukların İslam karşıtı bilgi ve firiklerle yetişmesine sebep olmaktadır. Ayrıca sistemli bir şekilde yapılan bu dezenformasyon İslam hakkında taraflı bir konuma sahip olan, uzman ve objektif bilgilere sahip olmayan kişiler tarafından gerçekleştirilmektedir (Canatan ve Hıdır, 2007, s. 8-9). Anti-İslamist bakış açısı; Hindistan, Çin ve birkaç Afrika ülkesi gibi oldukça büyük Müslüman azınlıkların olduğu, hatta çoğunlukla Müslümanların olduğu ülkelerde de (Türkiye, Mısır, Cezayir, Lübnan) görülür olmuştur. Bu ülkelerde de İslam karşıtı muhalefet grupları ve bu grupların siyasi temsilcileri olmasına rağmen İslamofobi, genellikle Amerika ve Avrupa’da gelişen bir düşünce olarak tanımlanır, kullanılır ve sadece Amerika ve Avrupa ile anılır. Dolayısıyla sık bir kullanımı ve zengin çağrışımları ile birlikte İslamofobi, insanların Müslümanlardan nefret ettiği veya İslam’dan korkan bir ideolojinin yahut yapının var olduğu herhangi bir yerde de bulunabilmektedir (Shryock, 2010, s. 1-2). Bu bağlamda, ideolojik olarak İslam karşıtlığının empoze edildiği yerlerde de İslamofobik eylemlerin olabileceğini/olduğunu söylemek gerçeğe aykırı bir tez değildir.
Yazar: Doç. Dr. Mustafa Temel
Başvuru:
1- Temel Mustafa, 2023. Türkiye’de İslamofobik Retorik. Uzam Yayınları
2- Temel, Mustafa, 2019. Türkiye’de siyaset yönelimli İslamofobik retorik: Refahyol Hükümeti Dönemi Basını Örneği. Doktora Tezi. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü/İletişim Bilimleri
Kaynakça
Allen, C. (2010). Islamophobia. England: Published by Ashgate Publishing Limited.
Barın, H. (2016). İslamofobi ve DAEŞ. İstanbul: Tezkire Yayınları.
Bayraklı, E. ve Hafez, F. (2016). European İslamophobia Report. Ankara: SETA.
Canatan, K. (2007). İslamofobi ve Anti-İslamizm: Kavramsal ve Tarihsel Yaklaşım. Kadir Canatan, Özcan Hıdır (Ed.), Batı Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm içinde (s. 19-62). Ankara: Eskiyeni Yayınları.
Canatan, K. ve Hıdır, Ö. (2007). Önsöz. Kadir Canatan, Özcan Hıdır (Ed.), Batı Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm içinde (s. 7-15). Ankara: Eskiyeni Yayınları.
Cesari, J. (2015). Batı’da İslamofobi: Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri Arasında Bir Mukayese. John L. Esposito ve İbrahim Kalın (Ed.), İslamofobi 21. Yüzyılda Çoğulculuk Sorunu içinde (s. 63-92). İstanbul: İnsan Yayınları.
Çetin, S. (2016). “Batıdaki Siyasal Hegemonizmin Enstrümanı Olarak İslamofobi”. 1.Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi (s. 543-551). Konya: Necmettin Erbakan Üniversitesi.
Dinet, Ê. ve İbrahim, S. B. (1921). L’Orient vu de l’Occident. Paris: H. Piazza, P. Geuthner.
Esposito, J. L. Obama da İslamofobiyi güçlendirdi. (2013). https://www.yenisafak.com/roportaj/obama-da-islamofobiyi-guclendirdi-568827 Erişim Tarihi: 31 Aralık 2017.
Finkelstein, N. G. (2013). “Fobi ve Rasyonel Korku Karşı Karşıya: Antisemitizm Örneği”. Hukuk ve Medya Bağlamında Tarabya Uluslararası İslamofobi Konferansı (s. 31-34). İstanbul: T.C. Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü.
Görmez, M. (2015). Sunuş Yazısı. İslamofobi Endüstrisi içinde. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Greater London Authority Report (2007). The Search For Common Ground, Muslims, non-Muslims and the UK Media. London: A report commissioned by the Mayor of London.
Grosfoguel, R. (2012). “The Multiple Faces of Islamophobia”. Islamophobia Studies Journal, 1,(1), 10-33.
Güngör, F. Ş. (2016). “Zenofobinin İslamofobiye Dönüşümü Üzerine Felsefi Bir Değerlendirme”. 1. Uluslararası Sosyal Bilimler ve Müslümanlar Kongresi (s. 286-294). Konya: Necmettin Erbakan Üniversitesi.
Hıdır, Ö. (2007). Anti-Semitizm ve Anti-İslamizm; Benzerlikler ve Farklılıklar. Kadir Canatan, Özcan Hıdır (Ed.), Batı Dünyasında İslamofobi ve Anti-İslamizm içinde (s. 63-99). Ankara: Eskiyeni Yayınları
Kalın, İ. (2015). İslamofobi ve Çok Kültürlülüğün Sınırları. John L. Esposito ve İbrahim Kalın (Ed.), İslamofobi 21. Yüzyılda Çoğulculuk Sorunu içinde (s. 39-62). İstanbul: İnsan Yayınları.
Karslı, N. (2013). “İslamofobi’nin Psikolojik Olarak İncelenmesi”. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 13, (1), 75-100.
Kentel, F. (2012). “İslamofobi” Vesilesiyle Türkiye’nin Fobilerine Bakmak. İslamofobi Kolektif Bir Korkunun Anatomisi içinde (s. 133-148). Ankara: Sivas Kemal İbn-i Hümam Vakfı Yayınları.
Kirman, M. A. (2010). “İslamofobinin Kökenleri: Batılı mı Doğulu mu?”. Journal of Islamic Research, 21-39.
Koechler, H. (2009). İslamofobya ve Avrupa’nın Çelişkileri. İstanbul: Küresel Araştırma Merkezi-Bilim ve Sanat Vakfı Yayınları.
Kumar, D. (2016). İslamofobi İmparatorluğun Siyaseti. İstanbul: Pınar Yayınları.
Lean, N. (2015). İslamofobi Endüstrisi. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Malik, O. H. (2017). Islamophobia: How Young Muslim Americans Cope With It, and its Impact On Their Religious Identification. PhD Thesis. United States of America: The Wright Institute.
Meer, N. (2014). “Islamophobia and postcolonialism: continuity, Orientalism and Muslim consciousness.” Patterns of Prejudice, 48, 5, 500-515.
Shryock, A. (2010). Islamophobia/Islamophilia: Beyond the Politics of Enemy and Friend. USA: Indiana University Press.
SPIOR. (2013). Monitoring Islamophobia in the Netherlands-An Explorative Study. Rotterdam: Stichting Platform Islamitische Organisaties Rijnmond.
The Runnymede Trust Report. (1997). Islamophobia: A Challenge For Us All. England.
Uzun, N. (2012). Avrupa’da İslamofobi. İstanbul: Pınar Yayınları.
.
COMMENTS